Anatomi

Doğa bilimlerinin bir dalı olan anatomi canlıların temel yapısını ve organlarını inceler. Bu bilimin adı “kesmek” anlamındaki Yunanca bir sözcükten türetilmiştir. Gerçekten de bir canlının hangi parçalardan oluştuğunu ve bu parçaların nasıl bir araya geldiğini görmenin tek yolu o canlıyı (insan, hayvan ya da bitki) keserek parçalarına ayırmaktır. Anatomi bilimi canlıların nasıl yaşadıklarıyla ilgilenmez; daha doğrusu vücut organlarının işleyişi ve çalışması bu bilimin ilgi alam dışındadır. Ama bitkilerin ve hayvanların nasıl solunum yaptıklarını, nasıl beslendiklerini ve öbür yaşamsal etkinliklerini nasıl sürdürdüklerini araştıran fizyolojiyi anlamak için anatomi bilgisi gereklidir.

insan-anatomisi

Anatomi, bütün bitki ya da hayvan türlerinin genel yapısıyla ilgilendiği gibi, yalnızca belirli bir hayvan ya da bitki türünü de konu alabilir. Bu bilim dalı dört temel alanı kapsar: Hayvan, insan ya da bitkilerin biçim ve yapısının bir bütün olarak incelenmesi; bu bütünü oluşturan bölümlerin ayrı ayrı ve birbirleriyle ilişkileri açısından ayrıntılı olarak incelenmesi; bu bölümlerin yapısındaki kasların, sinirlerin ve öbür dokuların araştırılması; bütün canlıların temel yapıtaşı olan hücrelerin mikroskopla incelenmesi.
Doktorların bir insanın hasta olup olmadığını anlayabilmeleri için, önce sağlıklı bir insan vücudundaki bütün bölümlerin bir arada nasıl uyum içinde çalıştığını bilmeleri gerekir. Bu nedenle anatomi çalışmaları tıp açısından son derece önemlidir.

İnsan Anatomi’sinin Tarihi
M.Ö. 2900’lerden kalma Mısır hiyeroglifleri daha o çağlarda bile insan anatomisine ilişkin bazı bilgilerin olduğunu gösterir. M.Ö. 500’lerde Eski Yunanlılar anatomi çalışmalarını yazıya dökerek derlemeye başladılar ve bir süre sonra Atina bu bilimin merkezi oldu.

Eskiçağın en büyük anatomi bilginlerinden biri İzmir’in Bergama kentinde ya da o zamanki adıyla Pergamon’da yetişmiştir. Pergamonlu Galenos’un (M.S. yaklaşık 129-199) 16 ciltlik ünlü yapıtı, ortaçağdan önce insan anatomisi üzerine yazılmış en önemli ve en geniş kapsamlı inceleme sayılır. O çağlarda yasalar kadavraların (ölü insan vücutlarının) kesilip parçalanmasına izin vermediğinden, Galenos anatomi çalışmalarını maymunlar ve domuzlar üzerinde yapmıştı. Hayvan vücutlarından edindiği bilgilerle insan anatomisinin sırlarını çözmeye çalışan Galenos’un yapıtları 1.300 yıl boyunca ders kitabı olarak okutuldu.

Galenos’tan sonra, ortaçağdaki bilim düşmanlığı nedeniyle anatomi de ilerleyemedi ve çalışmaların yeniden başlaması oldukça uzun bir zaman aldı. 13. yüzyılda, İtalya’daki Bologna Üniversitesi’nin idam mahkûmlarının kadavralarını kesmek üzere mahkemeden izin alması önemli bir adım oldu ve böylece tıp okullarında anatomi kesimlerine başlandı.

Çok geçmeden Avrupalı sanatçılar resimlerinde ve heykellerinde insan vücudunu doğru işleyebilmek için anatomi çalışmalarına ağırlık verdiler. Örneğin ünlü İtalyan ressamı Leonardo da Vinci (1452-1519) 30’dan fazla kadavra üzerinde çalışarak anatomi alanında uzmanlaşmıştı. Özellikle tablolarına hazırlık olarak çizdiği desen ve taslaklar bu bilimsel çalışmalarının değerini yansıtır. Michelangelo, Dürer ve Raffaello gibi ressamlar da anatomiyle ilgilenmişlerdir.

Andreas Vesalius (1514-64) da anatomi tarihinin en önemli kişilerinden biridir. Belçika’da doğan Vesalius, henüz 23 yaşındayken İtalya’daki Padova Üniversitesi’nde anatomi ve cerrahi profesörü oldu. Öğrenciyken hocalarının, hayvanlar üzerindeki anatomi kesimlerinden derlenmiş bilgilerle insan vücudunu tanımlayan klasik kitaplara, örneğin Galenos’ un yapıtlarına dayanarak ders anlatmalarını eleştiriyordu. Vesalius, o dönemin en ileri tıp okulunu barındıran Padova Üniversitesi’nde ders vermeye başlayınca, Avrupa’nın her yerinden öğrenciler onu dinlemek için İtalya’ ya akın etti. Galenos’un ve kendisinden Önceki öbür tıp bilginlerinin birçok yanlışını düzelten Vesalius çok sayıda anatomi kitabı yazdı. Usta Rönesans sanatçılarının resimlediği bu kitaplar anatomi çizimlerinin doğruluğuyla ayrı bir önem kazandı.

Anatomi incelemelerinde büyük kolaylık sağlayan en önemli buluşlardan biri de Röntgen ya da X ışınlandır. 1895’te Alman fizik profesörü Wilhelm Conrad Röntgen’in (1845-1923) bulduğu bu ışınlar, insan vücudundaki organları çalışırken izleyebilme olanağı yaratmıştır.

1 Response

  1. özlem dedi ki:

    bi soruyu çok merak ediyorum da el bileğinde sekiz kemik varken neden ayak kemiğinde yedi kemik neden yani bu fark çalışmalarını ne şekilde etkiliyor cevabı biliyorsanız cevaplarsanız sevirim teşekkur ederim..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir