Kimyasal Savaş

Kimyasal özelliği nedeniyle öldürücü, yaralayıcı ve tahriş edici özellikler gösteren, sis ve yangın meydana getiren katı, sıvı ve gaz hâlindeki maddelerin kullanıldığı savaş. Kimyasal silâhların kullanımı, silâhın fiziksel ve kimyasal özellikleriyle, bölgedeki meteorolojik koşullara bağlıdır. Kimyasal maddenin etkinliğinin süresi, saldırıda kullanılan maddenin fiziksel özelliklerine, miktarına, silâh sistemine, kullanıldığı bölgenin arazi yapısına, saldırıya uğrayan kitlenin kimyasal maddenin etkisini giderme yeteneğine göre değişir.

Askeri amaçlarla kullanılan bu bileşikler, sinir sisteminin felç olmasına; geçici körlük, sağırlık, felç ya da kusmaya; deride, gözlerde ağır yanıklara ya da solunum güçlüğüne yol açar. Sis ve yangın bombalarıyla düşmanın yerini saptamak amacıyla kullanılan kimyasal yaprak ya da ot dökücüler de kimyasal silâh sınıfına girer.

Sıcaklık, sıcaklık farkı, rüzgâr, nem vb. meteorolojik değişkenler kimyasal maddelerin etkisini değiştirir. Genellikle bu etki sıcaklık ve rüzgâr hızıyla artar.

Gaz hâlindeki zehirli maddeler solunum yoluyla, katı ve sıvı hâldekiler deri yoluyla, yiyecek ve içecek maddelerine bulaşmış zehirli maddelerse sindirim yoluyla vücuda girer.

Kimyasal silâhların kullanımı, bunları yasaklayan Lâhey Konferansları kararlarına karşın, ilk olarak Birinci Dünya Savaşı’nda gerçekleşmiştir. Savaşan her iki taraf da savaş süresince geliştirdikleri pek çok kimyasal silâhı büyük ölçüde kullandı. İki savaş arası dönemde Milletler Cemiyeti öncülüğünde 1925’te gerçekleştirilen Cenevre Protokolü’yle, bu konuda daha kapsamlı yasaklar getirildi. Buna karşın, 2. Dünya Savaşı sırasında yeni kimyasal silâhlar hava bombardımanı gibi yeni uygulama yollarıyla yaygın biçimde kullanıldı. Bu savaşta iki taraf da büyük ölçüde koruyucu aygıt üretildi.