Pakistan

Resmi adı Pakistan İslâm Cumhuriyeti’dir. Başkenti İslâmabat olan ülkenin nüfusu 144 616 639 kişi (2001), yüz ölçümü 796 100 km2dir. Yönetim biçimi federal İslâm cumhuriyetidir. Ülkenin para birimi Pakistan rupisi, resmi dili Urduca ve İngilizcedir. Halkın %97’si Müslüman, %3’ü ise diğer dinlerdendir. Güney Asya’nın batı kesiminde yer alır. Komşuları; batıda İran, kuzeyde Afganistan ve Çin, doğuda ise Hindistan’dır. Ülkenin kişi başına düşen ulusal geliri 504 $’dır. İnsanların ortalama ömrü 62 yıldır.

Bir başkent bölgesiyle 5 eyaletten ve 17 ilden meydana gelir. Eyaletler; Pencab (başkenti: Lahor), Sind (başkenti: Karaçi), Pathanistan (başkenti: Peşaver), Belucistan (başkenti: Keta), Azâd Keşmir (başkenti: Bati Keşmir)’dir. En büyük kenti Karaçi, en yüksek noktası Godwin Austen-K2’dir (8611 m). Ülkenin başlıca akarsuları; Dasht, İndus, Chenab, Jhelum ve Ravi’dir.

Pakistan’ın kuzeyi Himalayalar ile kaplıdır. Orta kesimlerde verimli vadiler bulunur. Güneyi ise düzlüklerle kaplıdır. Kuzeyde serin yazlar ve sert kışlar, güneyde astropikal yazlar ve ılık kışlar egemendir. Büyük bölümü ormanlarla kaplıdır. Verimli vadilerin doğal bitki örtüsü olan çam, meşe, açelya ve manolya ağaçları zamanla yok olmuş ve yerini büyük otlaklara bırakmıştır. Doğal kaynakları, kuvars ve kerestedir. Tarım ürünleri, jüt, pirinç ve tahıldır. Endüstri kolları eczacılık ve turizmdir. Başlıca kentleri, İslâmabat, Karaçi, Lahor ve Faysalabad’dır.

Pakistan’ın tarihini Hint yarımadası tarihi içinde ele almak gerekir. Çünkü Pakistan’ın kendine özel bir tarihi yoktur ve tarihte bugünkü Pakistan topraklarına özel olarak kurulan ilk devlet Pakistan’dır. Tarihi kaynaklara göre Hint Yarımadası’na İslâm’ı ilk götürenler sufilerle Müslüman tüccarlardır. Hindistan topraklarının İslâm devleti tarafından fethi ise 712-714 yılları arasında Haccacı Zalim olarak bilinen Haccac ibnu Yusuf es-Sakafi’nin gönderdiği Muhammed bin Kasım’ın komutasındaki ordular tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu fetihten sonra yarımadada İslâm hızla yayılmaya başladı. Müslüman Arapların yarımada üzerindeki hâkimiyetleri 300 yıl kadar sürdü. 1001 yılında Gazneli Mahmud’un Pencab hükümdarıyla girdiği meydan savaşını kazanmasından sonra yarımada zamanla Türklerin eline geçmeye başladı. Gaznelilerin bölgedeki hâkimiyetleri 1187’ye kadar sürdü. 1187-1206 yılları arasında Hint yarımadasının büyük bir kısmına Guriler hükmettiler. 1206’da Hindistan Memlükleri dönemi başladı ve 1290’a kadar sürdü. 1290-1320 yılları arasında Halaçlar, 1320-1414 yılları arasında da Tugluklar hüküm sürdüler. Tugluklar döneminin devam ettiği sırada 1398’den itibaren Hindistan toprakları Timuroğulları’nın saldırılarına uğramaya başladı. Timuroğulları ilk saldırılardan itibaren Hindistan’ın bir bölümünü ele geçirdiler ve zamanla Tugluklar’ı ortadan kaldırarak onların topraklarına hükmetmeye başladılar. Timuroğulları’nın yönetimi 1858’e kadar sürdü. Ancak bu dönemde Hindistan’ın tamamına hükmedemediler. Aynı dönemde Hindistan’ın bazı bölgelerinde daha başka yönetimler hüküm sürdü. Timuroğulları’nın Hindistan yarımadasındaki hâkimiyetleri devam ederken 18. yüzyılın sonlarından itibaren İngiliz sömürgeciler Hint yarımadasını tehdit etmeye, bazı önemli noktalara saldırılar düzenlemeye başladılar. 1800 yılında Allahâbâd şehri İngiliz işgalcilerin eline geçti. İngilizler 1802’de Agra’yı ele geçirdiler. Daha sonra içerilere doğru iyice girerek yarımadanın tamamına yakınını işgal ettiler. 1857’de işgale karşı çıkan halk ayaklanması İngilizler tarafından şiddetle bastırıldı. İngilizler 1858’de de Timuroğulları’nin hâkimiyetine tamamen son verdi ve son Timuroğulları sultanı Bahadır Sah’ı Rangun’a sürgün ettiler. İngilizler Hindistan’ı işgal ettikten sonra yarımadanın bütün maddi zenginliklerini İngiltere’ye taşımak amacıyla Doğu Hindistan Şirketi adında bir şirket kurdular. Bu şirket sadece ticari bir kuruluş değildi. Geniş idari yetkilere ve imkânlara sahip olduğu gibi bir de ordusu vardı. İngiliz baskısına karşı Müslümanlar da bağımsızlık yolundaki çabalarını artırdılar. 1906’da Tüm Hindistan Müslümanları Birliği adlı bir örgüt kuruldu. Ünlü Müslüman şair Muhammed İkbal ile etkili siyaset adamı Muhammed Ali Cinnah’ın bu birliğe katılmasıyla birlik daha da güç kazandı. Birlik başlangıçta Müslümanların Hindularla aynı haklara sahip olması için mücadele ediyordu. Ancak zaman içinde Müslümanların ayrı bir devlet kurması fikri güç kazandı ve 1940 Lahor toplantısında Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde Hindistan’dan ayrı, bağımsız bir devlet kurulması için çalışılması kararlaştırıldı. Müslüman kitle bu yöndeki çabaları destekledi ve 14 Ağustos 1947’de Hindistan’dan bağımsız Pakistan devletinin kuruluşu ilân edildi. Başlangıçta Bangladeş de Doğu Pakistan adıyla bu devlete bağlıydı. Ancak 1971’de Pakistan’dan ayrıldı.

Bugünkü Pakistan’ın ekonomisi büyük ölçüde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bu sektörlerden elde edilen gelirin, milli gelirdeki payı % 23’tür ve çalışan nüfusun % 44.5’i bu alanlarda iş görmektedir. Başta gelen tarım ürünleri pirinç, tahıl, jüt, çay, kauçuk ve çeşitli meyve ve sebzelerdir. Tarım alanları genellikle akarsu yataklarında olduğundan sulu tarım yaygındır. Devlet de sulama teknolojisine ağırlık vermektedir. Balıkçılık da yaygındır.

Pakistan’da az miktarda petrol ve önemli miktarda doğal gaz çıkarılmaktadır. Yerel kaynaklardan elde edilen gelirlerin milli gelir içindeki payı % 1’dir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir