Rönesans

(Fransızca renaissance, İtalyanca rinascita “yeniden doğuş”),Avrupa tarihinde, 14. yy. sonuyla 15. ve 16. yy. kapsayan ve en belirgin özelliği Eski Yunan ve Roma kültürünün canlandırılması olan dönem. Aynı zamanda bir keşifler ve serüven çağı olan Rönesans boyunca, astronomide Ptolemaios sisteminin yerini Kopernik sistemi almış, kağıt, matbaa, pusula ve barut gibi yeni ürün ya da teknolojiler yaygın uygulama alanı bulmuştur.

“Ortaçağ” kavramını 15. yy. bilginleri, bilginleri, Eski Yunan ve Roma dünyasının yıkılmasıyla bu dünyanın kendi yüzyıllarında yeniden keşfedilmesi arasındaki (“ortadaki”) dönemi belirtmek amacıyla ortaya atmışlardı. Ama Rönesans’ın kökleri ortaçağın sonlarında, 12.yy. başlayan bir dizi siyasal,toplumsal ve düşünsel dönüşümde yatıyordu. Bu gelişmelerin başında Rönesans’ın anayurdu sayılan İtalyan kentlerinin gelişmesi geliyordu. Bu kentlerde soylular, tüccarlar, rantiyeler ve zanaatçılar bir arada yaşayıp çalışıyor, aynı milislerde çarpışıyor,evlilik yoluyla ilişki kuruyor,özellikle Kilise’nin otoritesine karşı ortaklaşa direniyordu. Ortak bir düşmana karşı siyasal bir eylem birliği bu kentlerin halklarında bir topluluk bilinci ve yurttaş bağlılığı yaratmaya başlamıştı. Kentsel bütünleşme hem kent toplumu içinde yeni iktidar organlarının oluşmasına, hem de kentler arasında, çevrelerindeki alanlara sahip olma mücadelesinin doğmasına yol açtı.

Daha 13. yy. İtalyan kentlerine özgü bir halk egemenliği kavaramı gelişti. İvedi kararların gerektiği durumlarda bir parlamento toplantıya çağırılıyordu. Ama 14. yy. bu kentlerden bazıları kent içindeki iktidar kavgaları nedeniyle demokratik yönetim tarzından uzaklaşarak tek adam yönetimine yönelmeye başladı; yüzyıl sonuna gelindiğinde signoria yaygın yönetim biçimi oluşmuştu. Bu nedenle bir yandan feodalizmin kurumsal yapısı yıkılırken, bir yandan da feodalizme özgü değerler yeni biçimler altında canlanıyor, böylece Rönesans Döneminin karakteristik devlet anlayışı ortaya çıkıyordu.

Sonunda kent devleti, daha önce tek tek yurttaşların bir araya gelmesiyle sağlanan işlevlerin çoğunu üstlendi; bireyler artık hiçbir aracı olmaksızın doğrudan devletle karşı karşıyaydı, Rönesans insanı hem bir birey olarak kendisinin, hem de yetki alanı içindeki herkes için bir baba, bir anne ve aile olan devletin varlığının bilincindeydi. Öte yandan kent topluluğu içinde okuryazarlığın artması ve bir yeni edebiyat beğenisinin gelişmesi daha önce yalnızca din adamlarının elinde olan kültür tekeline son verdi. Yeni meslekler, din adamı olmayanlar arasında okuryazarlığın artmasının ve uzmanlaşmanın bir yansımasıydı.

Hümanizm. Rönesans’ın dünya görüşünün ilk dışavurumu Hümanizm olarak bilinen düşünce akımıydı. Hümanizm, ortaçağın düşünce yaşamına egemen olan ve Skolastik felsefeyi yaratan bilgin din adamlarınca değil, kilise dışındaki kültür adamlarınca başlatıldı. Dante ve Petrarca’nın öncülük ettiği bu akımın başlıca temsilcileri Gionozo Manetti, Leonardo Bruni, Marsilio Ficino, Pico della Mirandola, Lorenzo Valla ve Coluccio Salutati’ydi. 1453’te İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesi pek çok Doğulu araştırmacının Batı’ya kaçarak önemli kitaplar ve el yazmaları ile Yunan araştırmacılık geleneğini Rönesans’ın ana yurduna taşımalarını sağladı.
Hümanizmin en belirgin özelliği, bütün dışavurumlarıyla ve kazanımlarıyla insanı kendine konu edinmesiydi. İkinci olarak Hümanizm, bütün felsefe ve ilahiyat okullarının taşıdığı doğruluk öğesini birbiriyle bağdaştırmayı amaçlıyordu. İnsanın, ilk günahının kefaretini ödeyecek biçimde yaşamasını en soylu eylem olarak gören ortaçağ anlayışının tersine Hümanistler yaratıcılık ve doğaya üstün gelme mücadelesine ağırlık veriyorlardı. Son olarak Hümanizm yitik insan tininin ve bilgeliğinin yeniden doğmasına umut bağlamıştı; bunun yolu da ilkçağın Yunan ve Roma uygarlıkları ile onların değerlerini yeniden keşfedip benimsemekten geçiyordu. Ama bunu gerçekleştirmeye çalışırken Hümanistler yeni bir düşünsel bakışın doğmasına ve yepyeni bilgi dallarının gelişmesine katkıda bulundular.

Rönesans Döneminde “yeniden bulunan” ilkçağ düşünürlerinin çoğu gerçekte ortaçağda biliniyor, kitapları raflarda duruyordu. Rönesans’tan önce ilkçağı canlandırma akımları yaşanmış, 12. Yy. Aristoteles’in bugün bilinen bütün yapıtları derlenmişti. Rönesans’ın gerçek etkisi insanı dinsel iktidarın dayattığı zihinsel kalıplardan özgürleştirmek, özgür araştırma ve eleştiriyi esinlendirmek, insan düşüncesinin ve yaratıcılığının taşıdığı olanaklara güveni pekiştirmek oldu.

Rönesans’ın siyasal düşüncesi ise Niccolo Machiavelli’nin II Principe adlı yapıtında en olgun anlatımını buldu. Siyasette devletin çıkarlarının belirleyeceğini savunduğu bu ünlü yapıtta ideal örnek olarak Cesare Borgia’yı seçen Machiavelli, siyasal davranış yasalarını da Roma örneğine dayandırıyordu. Machiavelli’ye göre devlet yönetimi zamandışı yasalara bağlı bir sanattı ve tıpkı hukuk felsefesi ve hekimlik gibi ortak Hıristiyan ettiğinin kısıtlanmalarından kurtulmalıydı.

Hümanist dünya görüşü ve onun doğurduğu Rönesans, İtalya’dan kuzeye doğru Avrupa’nın her köşesine ulaştı. Okuryazarlığın ve klasik metinlerin büyük bir hızla yayılmasına olanak veren matbaa bu gelişmeyi daha da çabuklaştırdı. Hümanistlerin sağladığı düşünsel atılım Hıristiyanlıkta Reform hareketinin kıvılcımını yaktı ama Reform gerçekte Rönesans’ın laik değerlerine karşı bir tepki niteliği taşıyordu. 16. yy. sonuna gelindiğinde Reform ve Karşı Reform hareketleri arsındaki mücadele Avrupa’nın düşünsel yaşamına damgasını vurmuştu.

İtalya’da Hümanistler Latince’nin yanı sıra çok sayıda yerel lehçede yapıtlar verdiler. Edebiyatta yerel dillerin önem kazanması, bunların zamanla ulusal diller olarak gelişmesine, hem ilk çağın bilim ve sanat yapıtlarının, hem de Kitabı Mukaddes’in yerel dillere çevrilmesine yol açtı. Bu gelişmede okuryazarlığın bir ayrıcalık olmaktan çıkmasına büyük katkıda bulundu.

15. yy. başlarında Hümanist eğitimin merkezi İtalya’ydı. Ama aynı yüzyılın sonlarına doğru Londra, Paris, Anvers, daha kuzeydeki Avrupa kentlerinin de kendi başlarına bire merkez durumuna geldi. Ulusal dillerin güçlenmesi çeşitli ülkelerde edebiyat alanında önemli yapıtların üretilmesine ortam hazırladı.

Bilim. Ortaçağ’ın evren ve doğa anlayışı, Aristoteles’in fiziği, Gelanos’un tıp bilgisi, Ptolemaios’un astronomisi ve Hıristiyan ilahiyatının bir karışımıydı. Bu anlayışın yerine yeni bir bilimsel dünya görüşünün geçmesini sağlayan bilim adamlarından yalnızca Kopernik Rönesans Döneminde yaşadı. Ama Rönesans, eski Yunan ve Roma’nın bilim ve felsefe yapıtlarını yaygınlaştırıp tanıtarak bu bilimsel devrimin düşünce alanındaki ön koşullarını hazırladı. Örneğin yaklaşık 2000 yıldır yer’in merkez sayıldığı astronomide,ilk çağın Güneş merkezi kuramları ilk kez Rönesans Döneminde tartışılmaya başladı. Hümanistler aritmetik ve geometriyi de beşeri bilimler arasına kattılar, mekanın düzenlenmesinde geometri kurallarını uygulayan ressam ve mimarlar perspektif kurallarını saptadılar. Bu dönemde tüm üniversitelerde cebir en gözde bilim dallarından biri idi. Teknik adamlar 15. ve 16. yy. kuramsal bilimlerden çok toplumsal çevreyi değiştiren başarılar elde ettiler. En büyük teknik ilerleme matbaanın geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması oldu. Bu gelişme iletişim tarihinde neredeyse yazının geliştirilmesine eş değerde bir devrim yarattı.

Resim ve Heykel. Rönesans’ın en önemli sonuçlarından biride güzel sanatlar alanındaki ilerlemelerdi. Dinsel bağnazlıkların kırıldığı ve yeni görüşlerin öne çıktığı dönemde gerek resim, gerekse heykel sanatında gerçekçi bir bakış açısı egemen oldu. İnsan ideal güzellik kavramı içinde ideal oranlarında ele alındı. Dinsel konuların işlenişinde bile gerçeğe yakınlık yeğlendi.

Roma’da etkinlik göstermeye başlamadan önce ilk yapıtlarını Floransa’da gerçekleştiren Leonardo da Vinci, bu dönem resimleriyle Yüksek Rönesans’ın habercisiydi. Leonardo yaptığı anatomik çalışmalarla insanı en doğru biçimde betimlemenin yollarını aradı. Bu dönemde amaç uyum ve denge idi. Ayrıca hareket de önem kazanmıştı.
Perspektif kurallarının saptanması heykel sanatını da etkiledi. Heykelciler mekan içinde yer alan bir heykelin ya da bir yüzeydeki kabartmaların görünüşünde ortaya çıkacak biçim bozulmalarından daha dramatik bir etki elde etmek için perspektif kurallarını kullandılar. Vasari, Rönesans heykelini Nicola Pisano ile başlatsa da pek çok sanat tarihçisi bugün ilk Rönesans heykelcisi olarak Donatello’yu kabul eder. Donatello yalnızca klasik öğeleri kullanmakla kalmayıp, Antik çağ ruhunu yapıtlarına yansıttı.

Mimarlık. Mimarlık alanında da Rönesans, antik çağın yeniden doğuşu oldu. Ama bu dönem yapıtları antik örneklerin kopyaları değil, 15. yy. anlayışı ve dünya görüşü doğrultusunda yorumlarıydı. Rönesans mimarlığın ilk temsilcisi, yarım kalmış bir Gotik Dönem yapısı olan Floransa Katedrali’nin kubbesini tamamlayan F. Brunellesci sayılır. Rönesans sanatının yönlenişinde temel dayanak noktalarından birini oluşturan Perspektifin kurallarını ortaya koyan ilk kurallardan biri de, ressam Masaccio ve mimar alberti ile birlikte Brunellaschi’ydi Perspektif sayesinde mimarlar tasarladıkları yapının daha bitmeden, hatta yapımına bile başlanmadan nasıl görünebileceğini çizerek ifade edebiliyorlardı. Bu da mimarlığı taşçılık ya da marangozluk gibi bir el işçiliği olmaktan çıkartarak ileri bir tasarım sanatı düzeyine getirdi. Yeni mimarlık anlayışının kuramlarını oluşturup yetiştirenler ise Alberti, Filarete vb ondan sonraki kuşağın sanatçıları oldu.

Rönesans Döneminde daha pek çok tasarımda kullanıldı ve yapıda uygulandı. Bunun nedeni merkezi şemanın, insanı yaşamın merkezine yerleştiren Rönesans düşünce biçimini ve dünya görüşünü mimarlıkta yansıtmasıydı. Gerçekten de böyle merkezi planlı bir yapının ortasında durulduğunda her şeyin o merkeze yönelik olarak düzenlendiği bakış herhangi başka bir yöne çekecek hiçbir yapı aksının bulunmadığı hemen algılanıyordu. Aslında böyle bir merkezin özel konumu iç mekanın hangi noktasında durulursa durulsun, kolaylıkla kavranabiliyordu.

Aynı dönemde ve izleyen yıllarda mimarlık çeşitli kişisel yönelişlerin getirdiği çok zengin bir ifade olanağına ulaştı. Bu tutumun en iyi örnekleri A. Palladio’nun Rönesans’ın klasik Hümanizm çizgisi üzerindeki son kuramcı mimardı. Çağdaşları Michelangelo’dan da Venedik temsilcileri Sansavino ile Sanmicheli’den de etkilenmişti. Bütün bu etkilerin izleri, ilk büyük yapısı olan Vicenza’daki belediye binasında açıkça görülür. Palladio, Bazilika adıyla bilinen onararak büyük ölçüde değiştirdiği bu eski yapıda içeriye çektiği büyük balkonlarla cephede bir ışık-gölge karşıtlığı, bir hareket yaratmış, böylece Rönesans’ın sakin, durağan mimarlığından, baroğun hareketli düzenlenmesine doğru ilk adımı atanlardan biri olmuştu. Onun klasik mimarlık öğelerini gittikçe daha fazla uyguladığı yapıları Rönesans’ı son bir kez daha doruk noktasına ulaştırdı.

— o —

Rönesans sözcüğü, İtalyanca’da “yeniden doğuş” anlamına gelir. Avrupa’da 14. yüzyılın sonlarında başlayıp 16. yüzyılı da kapsayan bu dönemin en büyük özelliği, kültür ve sanatta yenilenme hareketlerinin yaşanmış olmasıdır. Rönesans Döneminde, eski Yunan ve Roma kültürü yeniden canlandırılmıştır. Bunun yanında keşifler çağı olarak da adlandırılan bu dönemde, astronomide büyük ilerleme kaydedilmiş; kâğıt, matbaa, pusula ve barut gibi yeni ürün ve teknolojiler yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Orta Çağın karanlığından kurtulup insan gibi yaşama düşüncesiyle yapılan birtakım çalışmalar da bu dönemde etkisini artırmıştır. Bunun sonucunda, insana önem veren ve insanı sevmeyi öngören bir akım olan Hümanizm (insancılık) akımı ön plâna çıkmıştır. Hümanizm akımı doğrultusunda, o zamana kadar din baskısı ve kilisenin egemenliğiyle yönetilen Avrupa’da, insanların bu tür baskılardan kurtulmaları gerektiği görüşü egemen olmuş ve Hristiyanlık dininde birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemelere Reform adı verilir. Yapılan Reform sonucunda dinin yönetimler ve insanlar üzerindeki etkisi kısıtlanmış ve lâik bir sosyal yönetim yapısı oluşturulmuştur.

Rönesans Döneminin bir başka özelliği de sanatta yaşanan gelişmelerdir. Bu dönemde Avrupa, sanatta en parlak dönemlerinden birini yaşadı. Dinsel bağnazlıkların yok olduğu ve yeni düşüncelerin ön plâna çıktığı bu dönemde, resim ve heykel sanatlarında gerçekçi bir bakış açısı egemen olmuştu. Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Raphael ve Donatello gibi ustaların çalışmaları yüksek Rönesans’ın habercisi olmuş ve Rönesans’ın sanat ilkelerini belirlemiştir. Daha sonra, bu ilkeler Correggio, Giovanni Bellini, Giorgione ve Tiziano gibi sanatçılar tarafından uygulanıp geliştirilmiştir. Bunların dışında birçok usta sanatçı bu dönemin sanat akımlarına yön vermiştir. Rönesans Döneminde bilim alanında da önemli gelişmeler olmuştur. Bu dönemde yapılan bilimsel çalışmalar 17. yüzyılda hızlı bir gelişme göstermiştir. Copernicus, Rönesans Döneminin en önemli bilim adamlarından biridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir