Vitamin

Vitamin B12Vitamin adı altında toplanan çeşitli organik bileşikler sağlıklı yaşamanın vazgeçilmez öğeleridir. Bu bileşikleri 1911’de Polonyalı biyo-kimyacı Casimir Funk keşfetmiş ve “yaşam” anlamındaki Latince vita sözcüğünden türettiği vitamin terimiyle adlandırmıştır.

Tıpkı besin maddeleri gibi vitaminler de vücutta üretilemediği için yiyeceklerle dışarıdan alınır ve canlıların yaşam süreçlerinde çok önemli görevler üstlenir. Bunlar, besinler gibi vücutta enerji kaynağı ya da yapım maddesi olarak kulanılmaz; ama metabolizma süreçlerinde katalizör işlevi görerek, besinlerin parçalanıp vücutta kullanılabilecek biçime dönüşmesini yönlendiren çok önemli, etkin maddelerdir.

Her vitaminin vücutta belirli ve kendine özgü bir işlevi olduğundan, yiyeceklerde bulunan çeşitli vitaminlerin her gün belirli miktarlarda alınması gerekir. İlk bulunan vitaminler alfabenin değişik harfleriyle adlandırılmıştı. Sonradan bu bileşiklerin kimyasal yapıları belirlenince, askorbik asit, tiyamin ya da riboflavin gibi bilimsel adlar verildi. Ama bugün bile, vitaminlerin A, B, C gibi harflerle anılması çok yaygındır. Vitaminlerin çok az miktarda alınması vücut için yeterli olduğundan, çeşitli yiyeceklerle dengeli beslenen kişilerde vitamin eksikliği görülmez. Yalnız bazı hastalıklarda doktorlar, vücut sağlığına kavuşuncaya kadar normalden daha fazla vitamin alınmasını önerirler. Ama olağan koşullarda yiyeceklerdekiyle yetinmeyip gereğinden çok vitamin almanın hiçbir yaran yoktur; çünkü vitaminlerin çoğu vücutta depolanmaz ve günlük gereksinimden fazlası idrarla birlikte dışarı atılır. Hatta, A ve D vitamini gibi vücuttan atılmayıp dokularda birikebilen bazı vitaminlerin fazlaca alınması kötü sonuçlar doğurur. Bu nedenle, herhangi bir vitaminin az ay da çok alınmasından doğabilecek beslenme bozukluklarını önlemenin tek yolu dengeli bir beslenme rejimidir.

Kötü beslenme alışkanlığı ya da zorunluluklar nedeniyle dengeli beslenemeyen ve hep bir iki çeşit yiyecekle yetinen kişilerde iskorbüt, beriberi gibi “vitamin eksikliği hastalıkları” görülür. A vitamini yalnız hayvan vücudunda ve yağ dokusuna bağlı olarak bulunur. Aslında besin maddeleri gibi bu vitaminin ilk kaynağı da bitkilerdir. Bitkilerdeki bazı maddeler, örneğin havuca turuncu rengini veren karoten pigmenti, bu bitkileri yiyen hayvanların ya da insanın karaciğerinde A vitaminine dönüşür. Deri, diş ve kemik sağlığı açısından çok önemli olan A vitamini, görme işlevinde de doğrudan rol oynar. Yeterince A vitamini almayan kişilerde, özellikle aydınlıktan karanlığa geçildiğinde ya da loş ışıkta görme yeteneğinin azalmasına yol açan ve halk arasında tavukkarası denen gece körlüğü görülür. A vitamini desteğiyle tedavi edilebilen bu görme bozukluğu, önlem alınmazsa kalıcı körlüğe dönüşebilir. A vitamini özellikle süt, yumurta şansı, karaciğer, tereyağı, balık eti, balıkyağı gibi hayvansal yiyeceklerde ve marul, havuç, ıspanak, şalgam gibi sebzelerde bolca bulunur. Bu vitaminin uzun süre çok yüksek dozda alınması, bitkinlik, uyuklama, bulantı, derinin kuruyup pul pul olması, saç dökülmesi ve kemik ağrıları gibi belirtiler veren A vitamini zehirlenmesine yol açar.

B vitamini terimi, doğru bir adlandırma olmadığından, bugün yerini “B grubu vitaminleri’ne bırakmıştır. Çünkü başlangıçta tek bir B vitamininin olduğu sanılıyordu; ama sonraları, canlılarda benzer işlevleri olan ve çoğu kez bir arada bulunan en az 10 değişik vitaminin varlığı saptandı. Bu nedenle, her birine bir sıra numarası eklenerek B1, B2, B3 biçiminde adlandırma yoluna gidildi. Gene de, tek bir bileşik gibi görünen B vitaminleri bile aslında birkaç maddeyi içerdiğinden, bu vitaminleri kimyasal adlarıyla belirtmek daha doğru olur. B1 vitamini ya da tiyamin, bazı sinir sistemi hastalıklarından korunmak için gereklidir. Bu vitaminin eksikliğinde sinir iletisi kesintiye uğrar, bazı sinirler iltihaplanır ve insanda huzursuzluk, sıkıntı, öfke gibi sinirlilik belirtileri, hatta zamanla kol ve bacaklarda felç görülür. B1 vitamini eksikliğinden kaynaklanan en önemli beslenme bozukluğu ise beriberi hastalığıdır. İnsanların hemen hemen yalnızca kabuğu ayıklanmış pirinçle beslendikleri tropik ülkelerde görülen bu hastalık da sinirleri etkilediği için çeşitli kaslarda, özellikle el ve ayaklarda felç belirir. B1 vitamini, başta pirinç olmak üzere bütün tahıl tanelerinin kavuz denen kabuğunda, aynca bira mayasında, sütte, taze sebze ve meyvelerde bulunur. Bu vitamin vücutta depolanmadığı için, her gün yiyeceklerle belirli miktarda alınması gerekir.

B2 vitamini ya da riboflavin, özellikle süt, yumurta, karaciğer, bira mayası, yağsız sığır eti, yeşil yapraklı sebzeler ve muz gibi çeşitli yiyeceklerde bulunur. Bu vitaminin eksikliğine bağlanan başlıca belirtiler büyüme ve gelişme geriliği, kilo kaybı, deri iltihaplan ile göz, ağız ve burun çevresinde beliren yaralardır. B3 vitamini ya da niyasin en çok tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının etinde, karaciğerde, balıkta, yağsız sığır etinde ve baklagillerde bulunur. Bir adı da PP vitamini olan B3 vitamininin eksikliğine bağlı en önemli beslenme bozukluğu, deride yaralar, iştahsızlık, ishal ve kilo kaybı, bitkinlik, huzursuzluk ve zihin bulanıklığı gibi belirtiler veren pellagra hastalığıdır. B12 vitamini ya da siyanokobalamin, sindirimde, alyuvarların gelişmesinde, nükleik asitlerin ve birçok proteinin bireşimlenmesinde görev alır. En çok karaciğer, yumurta şansı ve sütte bulunan bu vitaminin eksikliği sindirim bozukluklarına, öldürücü bir karısızlık tablosuna ve bazı omurilik sinirlerinin yıkımına yol açar.

C vitamini (askorbik asit), metabolizma süreçlerinin pek çoğuna katılan ve vücudun mikroplara karşı savunmasında uyancı rolü oynayan çok önemli bir vitamindir. En çok taze sebze ve meyvelerde, özellikle portakal, greyfurt gibi turunçgillerde, çiğ lahana, domates ve şalgamda bulunur. Vücutta depolanmadığından, her gün düzenli olarak alınması gerekir. Yeterince C vitamini almayan kişilerde, kemik ve eklem bozukluklarına, deride ve dişetlerinde kanamalara, dişlerin dökülmesine ve yaraların geç iyileşmesine yol açan iskorbüt hastalığı görülür. Eskiden, uzun deniz yolculuklarına çıktıkları için aylarca taze sebze ve meyve yiyemeyen denizcilerin çoğu bu hastalığa tutulurdu.

D vitamini özellikle bebekler ve gelişme çağındaki çocuklar için çok önemlidir. Çünkü büyüme döneminde yeterince D vitamini alınmaması, kemiklerde ağır biçim bozukluklarına, örneğin omurganın ve bacakların çarpılmasına yol açan raşitizm hastalığıyla sonuçlarıır. D vitamini eksikliğinin erişkinlerdeki sonucu ise osteomalasi denen kemik yumuşamasıdır. En zengin doğal kaynakları balıkyağı, karaciğer, süt ve yumurta şansı olan bu vitamin vücutta depolandığından, aşırı miktarda alınması zehirlenmeye yol açar. Çocuklarda büyüme geriliği, erişkinlerde bitkinlik, iştahsızlık, bulantı ve zihinsel bozukluklar görülebilir.

E vitamindim üremede rol oynadığı biliniyor; ama eksikliğinin insandaki etkileri henüz tam olarak saptanamamıştır. Hayvanlarda yapılan deneylerde kısırlık, düşük ya da erken doğum, kas zayıflaması ve karısızlık gibi belirtiler veren E vitamini eksikliği, beslenme yetersizliğine bağlı olarak pek sık görülmez. Çünkü, başta tahıllar, yağlı tohumlar ve bitkilerin yeşil bölümleri olmak üzere yiyeceklerin çoğunda bulunur ve vücutta uzunca bir süre depolanabilir. K vitamini, bu anılan vitaminlerin hepsinden biraz daha geç bir tarihte bulunmuştur ve kanın pıhtılaşması için gereklidir. Sebzelerin çoğunda, özellikle ıspanak, lahana ve karnabaharda, aynca karaciğerde bulunan bu vitamini, bağırsakların doğal konuğu olan yararlı bakteriler de bireşimler. Bu nedenle eksikliği pek yaygın değildir. Yalnız yeni doğmuş bebeklerde ve uzun süre antibiyotik tedavisi gördükleri için bağırsak bakterileri azalan kişilerde bu vitaminin eksikliğine rastlarıabilir. Bu durumda, kanamaları durdurmak için K vitamini vermek gerekir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir