Yidiş Edebiyatı

Yidiş EdebiyatıYidiş, İbranice ve Aramca Yahudiler’in üç temel yazı dilini oluşturur. Eşkanazi ya da Aşkenazi dili olarak da bilinen Yidiş 19. yüzyılda Yahudiler’in yerleştiği birçok yere yayılarak dünyanın en yaygın dillerinden biri olmuştur. Aşkenazi, Haçlı Seferleri nedeniyle Polonya, Litvanya, Rusya gibi Slav ülkelerine göç etmeden önce Ren vadisinde ve Fransa’da yaşayan Yahudiler’e verilen addı. Doğu Avrupa’da, özellikle çarlık yönetimi döneminde Rusya’da 17. yüzyılda Yahudiler üzerinde yoğunlaşan dinsel baskılar nedeniyle Aşkenaziler’in büyük bölümü Amerika’ya, Avustralya’ya, Güney Afrika’ya, Ortadoğu’ya ve Batı Avrupa’ya yerleşti. Burada öbür Yahudi topluluklarıyla kaynaştılar. Aşkenazi adı giderek Alman usulü sinagog ayinini benimseyen tüm Yahudiler için kullanılır oldu. Aşkenaziler günümüzde yeryüzünde yaşayan Yahudiler’in yüzde 80’inden çoğunu oluşturur. Aşkenaziler uzun süre, bulunduklan ülkelerin dillerinin yanı sıra Yidiş dilini de kullandılar. Yidiş sözcüğü ilk kez 17. yüzyılın ortalarında, Yahudiler’in Ukrayna’da uğradığı katliamı anlatan bir metinde geçmiştir. O tarihe kadar bu dile Alman İbranicesi ya da Yahudi Almancası gibi adlar verilmekteydi. Yidiş dilinde kaleme alınmış en eski belgeler 11. yüzyıla uzanır. Ama bilim adamları bu dili Yahudiler’in Orta Avrupa’da kültürel bir varlık olduklan 9. yüzyıla kadar götürürler. Yidiş, Sami ve Germen dil öbeklerinin kaynaşması sonucu ortaya çıkmıştır. Kapsadığı sözcükler ve dilbilgisi yapısı bakımından Germen dillerine benzeyen Yidiş’in Sami özelliklerini Ortadoğu’dan Avrupa’ya göçen ilk Yahudi toplulukları getirmişlerdir. Yidiş ayrıca Roman dillerinden kimi sözcükleri aldığı gibi Doğu Avrupa’ya yayılınca Slav dillerinin de etkisinde kaldı. Yidiş, Batı (Almanca konuşulan ülkeler) ve Doğu (Slav dillerinin konuşulduğu ülkeler) olmak üzere iki ana kola ayrılır. Başlangıçta hem Talmud akademilerinin, hem de pazar-yerinin diliydi. Edebi işlevi özellikle İbranice ve Aramca’nın yetersiz kaldığı alanlarda gittikçe artarak gelişti. 16. yüzyılda ilk Yidiş metinlerinin basılmasıyla Batı Yidiş koluna bağlı bir edebiyat dili de doğdu. Ne var ki, hem Almanca karşısında varlığını koruyamaması, hem de 18. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ,Yahudiler’i Alman kültürüyle bütünleştirmeyi amaçlayan Aydınlanma (Has-kala) hareketinin gerçekleştirdiği siyasal kampanyalar Batı Yidiş’in yok olmasını doğurdu. 19. yüzyıla doğru gelişen Doğu Yidiş ise yeni edebiyat dilinin temelini oluşturdu. Yahudiler’in zaman içinde uğradıkları saldırılar ve bunların sonucu yaşanan büyük göçler eskiçağlara ilişkin birçok belgenin yitirilmesine yol açmış, bu nedenle de Yidiş edebiyatının başlangıç yılları tam olarak saptanamamıştır. Ama, kökleri çok eski dönemlere uzanan ve temalarını Yahudi dinsel geleneği ile komşu halklardan alan bir sözlü edebiyat vardı. Kesin olarak tarihlendirilen en eski belgeler, bazı özel isimler (1096) ve uyaklı bir dua (1272) ile ve Hz. İbrahim, Hz. Yusuf ve Hz. Musa’ya ilişkin öykülerdir. Dindışı edebiyatta ise Arthur efsanelerinin bir uyarlamasıyla Eliya Levita’nın 1541’de yayımlanan BoveBuh adlı yapıtı ilk Yidiş ürünleridir. Tevrat’m Samuel ve Krallar kitaplarının Yidiş uyarlamaları ise Avrupa edebiyatına özgü biçimlerle geleneksel konulan bir araya getirmiştir. 1540’ta basılan bu yapıtların elyazmaları elden ele dolaşmıştı. Tevrat7 in ilk beş kitabım oluşturan Tora’mn çevirileri, Yahudi ahlakı üzerine küçük kitapçıklar, sözlükler ve çeşitli tarih kitapları da bu dönemde basılmıştı. 18. yüzyılın sonuna kadar Yidiş edebiyatının kaynağı Yahudi halk kültürü, söylenceleri, ahlakıydı. Bu yapıtlar çok eskiçağlardan beri kulaktan kulağa aktarılan öyküleri topluyordu. Bu yapıtlar içinde Yaakov ben Yitshak Aşkenazi’nin yazdığı ve ilk baskısı 1608’de yapılan Tseno Ureno adlı yapıt, Tevrat’ın ilk beş kitabının Yidiş uyarlaması temelinde söylenceleri, ahlak kurallarını ve hahamların yorumlarını içeriyordu. 18. yüzyılın sonuna kadar yazılı edebiyatta Batı Yidiş lehçeleri kullanılıyordu. Ama Almanca konuşulan ülkelerde 18. yüzyılın ikinci yansında başlayan Aydınlanma hareketi batıda gelişmekte olan Yidiş edebiyatının gerilemesine ve sönmesine neden oldu. Bu arada Doğu Avrupa’da Yidiş konuşan nüfus çok artmıştı. Tek tek insanları ruhsal açıdan yücelten ve mistisizme ağırlık veren Hasidilik Akımı’nın ortaya çıkması Doğu Yidiş lehçeleriyle kaleme alınan edebiyatı canlandırdı. Çağdaş Yidiş edebiyatının kurucusu Mendele Moher Sefarim’dir. Doğu Avrupa Yahudileri’nin gerçekçi portrelerini çizen yapıtlarında Mendele çeşitli Doğu Yidiş lehçelerinden aldığı öğeleri bir araya getirerek günümüz Yidiş edebiyatının dilini oluşturmuştur. Yidiş edebiyatının önde gelen mizah yazarlarından Şolem Aleyhem (1835-1917) ile Yitshak Leyb Perets (1852-1916) klasik Yidiş edebiyatının öbür önde gelen yazarlarıdır. Aleyhem’in yapıtları Damdaki Kemancı adlı müzikale esin kaynağı olmuş, Perets ise romantik bir bakışla geleneksel Hasidi mistisizmini ele alarak Yidiş edebiyatını Avrupa edebiyatının ana akımlarına yaklaştırmıştır. 1862’de Aleksandr Zederbaum’un (1816-93) çıkardığı ilk haftalık dergi birçok yazarın öykü ve öbür türlerdeki yapıtlarının geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. Yidiş edebiyatı I. ve II. Dünya savaşları arasındaki dönemde hızlı bir gelişme göstererek yaygınlık kazandı. I. Dünya Savaşı’nın ardından Yidiş edebiyatı hem Doğu Avrupa’ da, hem de ABD’de yeni bir çizgide gelişmeye başladı. 19. yüzyılın sonuyla 20. yüzyılın başlarında yetişen yazarlar siyasal ve toplumsal konulardan koparak Yidiş dilinin olanaklarını araştırmaya başladılar. Bu dönemde mistik yapıtları ve oyunlanyla H. Leivik, deneysel şiirleriyle I. J. Schwartz, Zisha Landau ve Menke Katz, İzlenimci öyküleriyle L. Shapiro Yidiş edebiyatının önde gelen yazar ve şairleriydi. 1936’da yayımlanan “Aş-kenazi Kardeşler” adlı romanın yazan Israel Joshua Singer (1893-1944) ve 1978 Nobel Ödülü’nü alan küçük kardeşi Isaac Bashevis Singer (doğumu 1904). Yidiş edebiyatının ABD’ deki en önemli temsilcileriydi. SSCB’de ise şair Moyşe Kulbak, romancı David Bergelson ve Sembolist Der Nister (Pinhes Kahanoviç) 1920’den sonra yetişen önemli sanatçılardır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Aşkenazi yazarlar modernist akımlara yöneldiler ve Avrupa edebiyatının ana akımlarıyla bağlarını güçlendirdiler. Bir yandan da Yahudi kültüründeki köklerine döndüler. 1980’lerde Leyb Botvınik, Pınye Fögel ve Elinor Robinson gibi bazı yetenekli genç yazarlar yetişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir