Cok bilgi almis oldum cok Tesekurllar
Tarihçiler MÖ 3200’lü yıllarda Sümer şehir devletlerinde yazının bulunmasını tarihî çağların başlangıcı olarak kabul etmiştir. Bu nedenle yazının bulunuşuna kadar geçen döneme tarih öncesi çağlar, yazının bulunuşundan sonraki döneme de tarih çağları adı verilmiştir. Yukarıdaki tarih şeridinde de görüldüğü gibi tarih öncesi çağlar; Paleolitik (MÖ 600000-10000), Mezolitik (MÖ 10000-8000), Neolitik (MÖ 8000-5500) ve Kalkolitik (MÖ […]
Tarihçiler MÖ 3200’lü yıllarda Sümer şehir devletlerinde yazının bulunmasını tarihî çağların başlangıcı olarak kabul etmiştir. Bu nedenle yazının bulunuşuna kadar geçen döneme tarih öncesi çağlar, yazının bulunuşundan sonraki döneme de tarih çağları adı verilmiştir. Yukarıdaki tarih şeridinde de görüldüğü gibi tarih öncesi çağlar; Paleolitik (MÖ 600000-10000), Mezolitik (MÖ 10000-8000), Neolitik (MÖ 8000-5500) ve Kalkolitik (MÖ 5500-3000) olarak adlandırılmaktadır.
Tarih öncesi devirlerin başlama ve bitiş zamanları böyle ifade edilmesine rağmen bu devirler bütün toplumlarda aynı zaman diliminde yaşanmamıştır. Toplumların yaşadıkları devirlerin farklı olmasında coğrafi çevre ve iklim şartları yanında, göçler sonucunda uygarlık alanında ileri toplumların diğer toplulukları etkilemesi, bölgenin yer altı zenginlikleri, insanların temel ihtiyaçları ve diğer toplumlarla ilişkileri de etkili olmuştur. Yazının MÖ 3200’de Mezopotamya’da bulunmasına rağmen Anadolu’da kullanılmaya başlanması MÖ 2000’lerde gerçekleşmiştir. Bu nedenle MÖ 5500-3000 yılları arasındaki Kalkolitik ve MÖ 3000-1200 yılları arasındaki İlk Tunç Çağı, Anadolu için tarih öncesi çağlardan kabul edilir.
Günümüzden yaklaşık 600000 yıl önce yeryüzünde yaşam mücadelesine başlayan insanoğlunun hayatını devam ettirebilmesi için uygun iklim şartları, su, yiyecek, korunma ve barınma gibi temel ihtiyaçlarının karşılanması her devirde çok önemli olmuştur. İnsanoğlu, bu temel ihtiyaçlarının peşinde sürekli yer değiştirmek yerine, Anadolu’da olduğu gibi su kaynakları bakımından zengin olan, doğadaki yabanî meyve ve sebzeleri toplayabileceği, avlayabileceği çeşitli hayvanların barındığı, gür bitki örtüsüne sahip, vahşi hayvanlardan korunmanın yanında doğal barınma alanı olan mağaraların bol olduğu (Göller Yöresi gibi) ve ılıman iklimlerin görüldüğü yerleri yaşam alanı olarak seçmiştir. Günümüz dünya nüfusunun %80’inden fazlasının yaşadığı ılıman iklim kuşağı veya orta kuşak diye adlandırılan yerler, haritada da görüldüğü gibi tarih öncesi insanların ilk yaşam alanlarıdır.
Tarih öncesi çağların başlarında besinlerini avcılık ve toplayıcılıkla elde eden insanlar, göçebe yaşam tarzı sürdürmek zorunda kalmıştır. Bu insanlar avlanabilmek ve diğer hayati ihtiyaçlarını karşılayabilmek için çeşitli alet ve silahlara ihtiyaç duymuşlardır. Doğada hazır buldukları taşları kullanmanın yanında, kırılgan bir özelliğe sahip çakmak taşından mızrak, ok ucu, el baltası, bıçak gibi aletler ve silahlar yapmışlardır. Bu dönemin buluntuları arasında taştan yapılmış bu alet ve silahların yanında ağaçtan veya kemikten yapılmış mızrak uçları, takılar, idol adı verilen heykelciklerle, mağara duvarlarına yapılan avla ilgili resimler önemli yer tutar. Almanya’nın Schöningen şehrinde bulunan, ladin ağacından yapılmış mızrak uçları tarih öncesi dönemin en eski avlanma araçları olarak bilinmektedir.
Paleolitik Çağ’a ait ilk yerleşim yerlerinden olan mağaraların duvar resimlerine İspanya, Fransa, Avusturya ve İtalya’da bulunmuştur. Daha sonra dünyanın değişik yerlerinde yapılan araştırmalar sonucunda Afrika, Güney ve Doğu Asya ile Anadolu’da da mağaralar bulunmuştur. İspanya’daki Altamira, Fransa’daki Lascaux (Laskö) ve Chauvet (Cöve) Mağaralarındaki duvar resimleri Paleolitik Çağ resim sanatının en güzel örnekleridir. Bu mağaralarda yer alan resimlerde bizon, at, geyik, mamut ve mağara ayısı figürleri yer almaktadır. Bir çeşit av büyüsü olan bu çizimler yapılacak avın daha bol ve bereketli geçmesi amacıyla yapılmıştır. Bu resimlerde kullanılan üslup ve boyama teknikleri, araştırmacıları şaşkınlığa düşürecek kalite ve üstünlüktedir. Fransadaki Tuc d’Audoubert (Toc du Dube) Mağarası’nda yer alan bizon kabartmaları ise Paleolitik Çağ mağara sanatının ulaştığı seviyeyi gösteren en önemli eserlerindendir.
Paleolitik Çağ’a ait mağaralarda idol adı verilen çok sayıda heykelcik bulunmuştur. Bu idollerin bazıları Avusturya’da bulunan “Willendorf”, Çek Cumhuriyeti’nde bulunan “Dolni Vestonice” ve Fransa’da bulunan “Brassempouy” venüsleridir.
Mezolitik Çağ yerleşmelerinde yapılan kazılarda, yabani tahıl toplayıcılığını gösteren çok sayıda orak benzeri kesici aletler, havan elleri ve havan taşları yanında avcılığın da devam ettiğini gösteren çok sayıda ok ve mızrak ucu bulunmuştur.
Neolitik Çağ insanlarının mağaraları bırakarak kendilerine taş, saz ve kamıştan kulübeler yapmaları ve köyler meydana getirmesiyle yapı sanatının bu çağda doğduğu söylenebilir. Özellikle mezar ve anıt oluşturmak amacıyla kullanılan büyük taşlardan oluşan megalitik yapılar, Neolitik Çağ’ın önemli eserlerindendir. Megalitik yapıların Akdeniz Havzası’nda doğup daha sonra Fransa ve İspanya üzerinden İngiltere’ye ve bütün Avrupa’ya yayıldığı kabul edilmekle birlikte, dünyanın birçok yerinde de megalitlerin bulunduğu bir gerçektir. Günümüzde Kuzey Afrika, Habeşistan, Filistin, Kafkasya, Hindistan ve Endonezya başta olmak üzere birçok yerde megalitik yapılar ortaya çıkarılmıştır. Bu yapıların atası sayılan ve en sade biçimde dayanak gerektirmeden ayakta duran taşlara “dikilitaş” ya da “Menhir” denmektedir. Üç veya daha fazla dikilitaşın bir sunak çevresinde dairesel bir düzen ile bazen de iç içe sıralar halinde yer almasına “kromlek” denir. İki veya daha fazla dikilitaş üzerinde yatay taşların dizilmesine “dolmen” denir. Tümülüs ise; bir yeraltı mezar odasıyla onun üzerine yığılmış toprak yığınından oluşan yapay tepedir. Tümülüslere en çok Anadolu, Orta Asya, Rusya ve Meksika’da rastlanır. Megalitik yapıların önemli örneklerinden birisi de Neolitik Çağ’dan kalma ve İngiltere’deki Stone Henge’dir. Yine İngiltere’deki Rudston ve Fransa’daki Le Grand Menhir Brise önemli menhir örneklerindendir.
İnsanlık tarihinin en uzun dönemini oluşturan Paleollitik Çağ’a Yontma Taş devri de denmektedir. Bu çağda insanlar avcılık yaparak ve yaşadıkları ortamdaki yabani sebze ve meyveleri toplayarak hayatlarını devam ettirmişlerdir. İklim koşullarının zorlayıcı etkisiyle sığındıkları mağaralara avladıkları hayvanların resim ve figürlerini çizen insanlar, ilk sanatsal eserlerini ortaya koymuştur. Yine bu dönemde gelişen totemizm inancına bağlı olarak idol denilen heykelcikler bu dönemin önemli sanat eserleri arasındadır. Dönemin sonuna doğru ateşin bulunması tarih öncesi devirlerin en önemli gelişmesi olmuştur. Çünkü ateş; ısınma, aydınlanma, yiyecekleri pişirme, çanak çömlek yapma, madenleri işleme, haberleşme ve yırtıcı hayvanlardan korunma aracı olarak kullanılmıştır.
Orta Taş Devri de denilen Mezolitik ise Paleolitik ile Neolitik Devirleri arasında geçiş dönemi olarak kabul edilir. Dönemin başlarında avcılık ve besin toplama evresi devam ederken dönemin sonlarına doğru buğday üretiminden başlayarak ilkel tarıma geçilmiştir.
Mezolitik Dönem’in en önemli özelliği, mikrolit denilen geometrik şekilli küçük aletlerin ortaya çıkmasıdır. Olgunlaşan buğdayları biçmek için, çakmak taşı ve obsidiyenden yapılan mikrolitlerin ahşap veya kemik bir sapa sıra ile çakılmasıyla oluşturulan orak bu dönemde ortaya çıkmış ve Neolitik Çağ’da geliştirilmiştir. Mezolitik Dönem’de alet ve silahların ham maddesini oluşturan çakmak taşı ve obsidiyen önemli bir ticaret aracı hâline gelmiştir.
Yeni Taş veya Cilalı Taş Devri olarak da adlandırılan Neolitik’te daha sert, kesici ve dayanıklı aletler yapılmıştır. Dolmen, menhir ve Tümülüs gibi mezar anıtları da bu dönemde yoğun olarak yapılmıştır. Keten, kenevir gibi bitkilerin liflerinden giysilerin yapılmasıyla dokumacılık başlamıştır. Evcilleştirilen hayvanların ve yetiştirilen tarım ürünlerinin tür ve miktarının artması sürekli yerleşim merkezleri kurulmasını sağlamıştır. Böylece ilk defa köy kültürü ortaya çıkmıştır. Sulak ve verimli bölgelerde yapılan evler avlu içinde, birbirine bitişik ve dikdörtgen planlıdır. Genellikle taştan yapılan ve iç cephesi sıvanan bu evlerin duvarları resimlerle, kabartma ve heykellerle süslenmiştir. Önceden mağara duvarlarına av ve hayvan figürleri çizen insanlar, artık evlerinin duvarlarına dansı, inancı ve evde günlük hayatı konu alan resimler çizmeye başlamışlardır. Bu durum resim ve heykel sanatının hızla gelişmesini sağlamıştır.
Köylerin kurulmasıyla bir arada yaşamanın sonucu olarak toplumsal düzeni sağlayan yazısız hukuk kuralları ve insanlar arasında iş bölümü oluşmuştur. İhtiyaç fazlası üretimin ortaya çıkması ile ticaret gelişmiştir. Pişmiş toprak veya taştan yapılan geometrik desenli mühürler bu dönemde mülkiyet düşüncesinin ortaya çıkmış olduğunun göstergesidir. Besinleri daha iyi ve uzun süreli koruyabilmek için pişirilmiş toprak kapların yapılması seramik kültürünün gelişmesini sağlamıştır.
Gelişen tarım, hayvancılık ve ticaret sayesinde büyüyen yerleşim alanlarında yöneticiler, din adamları ve zanaatkârlar gibi farklı toplumsal meslek grupları oluşmaya başlamıştır. Bunun yanında anıtsal mimari, savunma ve sulama sistemleri oldukça gelişmiştir. Uzak mesafeli ticaret bu dönemde gelişmiş ve ticarette madenlerin payı artmaya başlamıştır.
Kalkolitik Çağ çanak çömlek yapımı yanında onları renkli bir biçimde süsleme sanatında da doruk noktası sayılır. Bu dönemde icat edilen tekerleğin çömlekçi çarkına uyarlanmasıyla çanak çömlek yapımında büyük bir gelişme görülmüştür. Çömlekçi çarkı günümüzde de kullanılmaktadır. Kalkolitik Dönemde kullanılan maden çoğunlukla bakır madenidir. Bu nedenle bakırdan yapılan takılar ve süs eşyaları önemli sanat eserlerinden sayılmaktadır.
Tunç Çağı veya Bronz Çağı, bölgeden bölgeye farklılık göstermekle birlikte bakıra %10 oranında kalay karıştırılmasıyla elde edilen tunç alaşımının alet ve eşya yapımında kullanılmasıyla başlar. Silah, eşya ve alet yapımında maden kullanımı yaygınlaşmıştır. Madencilikteki bu gelişmeye bağlı olarak uzmanlık gerektiren meslek grupları daha da çeşitlenmiş ve iş bölümüne dayalı kent yaşamı doğmuştur. Tunç Çağı boyunca büyük gelişme gösteren madencilik, bir yandan da bölgeler arası ticaretin yaygınlaşmasına neden olmuştur. Özellikle Asurlu tüccarlarla kurulan yoğun ticari ilişkiler yoluyla yazı Anadolu’da kullanılmaya başlanmıştır.
Anadolu toprakları zengin doğal kaynaklara sahip olması, değişik iklim özellikleri bulundurması ve coğrafi konumu ile tarih boyunca değişik insan topluluklarının yaşama alanı olmuştur. Anadolu’nun çeşitli yörelerinde yapılan kazılar sonucunda ele geçen buluntular, yurdumuzun uygarlığın geliştiği ilk bölgelerden birisi olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Yazı etiketi: Sanat tarihi, Tarih
Kategori: Nedir?
Cok bilgi almis oldum cok Tesekurllar
Kötü
Yeter ki bi muhatab bulayım para ikinçi plan alacak türkiye ilgilenen varmı bilgi edinmek iştiyorum
Bende almak iştiyorum Fiyatı. Nasıl alacam türkiye bayi varmı
2021-2022 Türk Dili ve Edebiyatı 10. Sınıf yıllık planını paylaşırsanız çok sevinirim. Teşekkürler
Gorgoda © 2024